24 Mayıs 2013 Cuma

Gökyüzüne ve Denize Aşık Çocukların Hikayesi

Şuradaki apartmanın bu katında gökyüzüne aşık bir erkek çocuk yaşarmış. Pencereden bakmayı, balkonda oturup şiirler yazmayı çok severmiş. Bir de arkadaşlarıyla lunaparka gitmeyi. Karşısındaki apartmanın şu katında ise denize aşık bir kız çocuğu yaşarmış. Onun hikayesini birazdan anlatacağım. Erkek çocuk ışıklar, sesler ve renklerle kaplı lunaparka girdiğinde heyecandan ve sevinçten ağzı kulaklarına varırmış. Ne var ki onu göğe yakınlaştıran o muazzam oyuncaklarla arası pekiyi değilmiş. Olsa olsa çarpışan arabalara binebilirmiş. Arkadaşları kocaman etekli balerine ya da bir aşağı bir yukarı giden çekiçe kolayca binerlermiş. Dahası “hadiiii, sen de… ” diye haykırırlarmış yukarda süzülürken. Oysa onun tüm denemeleri birer hayal kırıklığıymış. Sonunda vazgeçmiş… lunaparka gitmekten değil… denemekten… Denize aşık kız çocuğu… Her halini severmiş denizin… Mavilere, yeşillere bürünen, menevişlenen, parlayan ayın şavkıyla, dümdüz, jilet gibi, pürüzsüz ya da dalga dalga… sesi, kokusu ayrı… en çok da hani üstüne bırakırsınız ya kendinizi, sakin… Ağırlıksız… İşte ona bayılırmış. Çok da iyi yüzermiş ama nasıl imrenirmiş şöyle atlayıp, durmaksızın taaa ötelere gidenlere… Onun her açılma denemesi birer umutsuzlukmuş. Bir de “hadiii, gel gel, olmaz bir şey” diye bağırmıyorlar mıymış? Sinir oluyormuş… Anlamıyorlarmış onu ya da o anlatamıyormuş…

Sonra, uzun zaman sonra, ne olmuş? Açıkçası ayrıntıları bilmiyorum. Büyümüşler onlar da, herkese benzeyen hayatları olmuş ikisinin de. Belki tanışmışlardır kim bilir? Başarılı, yetenekli bulunmuşlar, sevgilileri olmuş, evlenmiş sanırım biri, emin değilim… Ama içlerinde nedense yerini bulamamış bir ses, bir renk duymuşlar çoğu zaman. Bir şeyleri daha farklı, nasıl diyeyim daha kendi istedikleri gibi yapabilecekleri halde, böyle sanki eskiden kalma bir duraksamanın peşinden gittiklerini hissetmişler. Üzülmüşler içten içe.

Sizce o ilk korkularımızı tersine çevirebilir miyiz? Ürkünün, çekingenliğin, yetersizlik duygusunun üstüne geçip, cesaretle, bıkmadan, usanmadan, yeteneklerimize ve yapabildiklerimize odaklanabilir miyiz? O unuttuğumuz ya da vazgeçtiğimiz heyecanı ya da sakinliği hatırlayıp bir şans yaratabilir miyiz? Ve böylece eskiden beri içimizde hissettiğimiz yerini bulamamış o sesin ya da rengin bir şarkıya, bir resme, bir hareket dönüşmesine izin verebilir miyiz? Yaratıcı bir hayatı araştırmak, hayatı yaratıcı bir şekilde yaşamak… Mümkün mü?

Yazım tarihi: Ağustos 2012, oynanması için yazılmıştır... ve oynanmıştır...
(JCI Kültür, "Mavi Bir Nokta")

18 Mayıs 2013 Cumartesi

sıkıntının sonu yok. boşvermek lazım.

Bahar Çarpması

Çarpışmanın yarattığı değişimin semptomları türlü çeşitli biçimlerde kendini gösterirken, yenilenme yerinden oynatıyor. Aklı, kalbi, ruhu, bedeni...

İyi şanslar!

Bir de "bahar temizliği" var. O da başka. Çarpmanın etkisine hava yastığı...