23 Ekim 2018 Salı

Şahların Şahı!

Gelip geçici olan beni de aşındırıyor, eprimiş kumaşın silik izi, suyun yavaşça sızdığı oyuk, katmerlenen dağarcıktan süzülen bildik kelimeler, gözümün... aklımın gözünün önündeki görüntüyü, şu hissettirmeden ufalanan, teğellenen, örümcek ağı pelurlugundaki yitişi, tam olarak ifade etmeye yetmiyor. Kime ya da neye öykünebilirim? Yaşadığımı varsaydiğim yenikliği tarif etme uğraşısına kaptırabilsem kendimi acim azalır mi? Bundan bir anlam çıkar mi? Kendimi kah bir kurban, kah bir kahraman, kah bir azize, kah bir çilekeş zannetmem neye yarar? Maddi ya da manevi bir kalıcılığımın olmayışı gerçeği, gerçeği, yani yaşıyor olduğum gerçeği, tüm bu maddilikten ve maneviyattan nasıl da etkileniyor olduğum gerçeğini değiştirmiyor ki! Şaka! Şaka! Amorf şekiller peydahlaniyor beynimde, şakaklarım zonkluyor, ben kimim? Hangisi benim? Kimim ki ben? Ne çeşidim ki şu alemi fukara gemisinde? Türlerin türlüsü? Şahların şahı? Mat! Deniz mavi bile olsa, gök tutulsa bile, şehir surları, binaları, kalan ağaçları, talan edilmemiş alanları, takaları, esvapları içinde insanlarıyle... Yine de bile bir şey söylemiyor... Zihnim onları olmadıkları halleriyle görmeye devam ediyor. Gerçek de bu değil mi ki zaten? Birşeye verdigim olası anlamlar bütünü? Kaypak bir şey bu o zaman, elle tutulamayan, size nasıl geliyorsa öyle olan bir şey? Çabanın boşunalığı? Çabanın da boşanunalığın da ilgisi yok, eğer en başa dönersem, döneceksem, en baş neresi? Yenikliğim? Her yeni varsayımı gerçek sanma bekası yanlış anlamanın atası mi yoksa? 

26.08.2018