15 Ekim 2014 Çarşamba

yine kelimelerden örülür bir an

ve yine kelimelerden örülür bir an...

yeniden... olabildiğince...
... özlerim...
özlüyorumdur...
özlemişimdir...
özleyesimdir...
oluyordur...
öyledir...
... ki bir anının içine kaç an sığdırılabilir?
aklının, ruhunun, bedeninin önüne serilen görüntülerden hangisi,
hangisidir seni en çok kışkırtan?
kaderin oyuncağı, tozlanmış büfe üstleri, sıkışmış çekmeceler...
hafif bir oynamayla allak bullak olmuş hatırlamalar sığınağı...
şeffaf baloncuklarla halelenen duyargalar,
onsuz olamayan rüyalar ve bir kabustan uyandığındaki müthiş rahatlama...
hangisi?
hepsi mi?
üst üste, ard arda, sıralı ya da sırasız... ne farkeder?
.. ki bir an kaç tane anı saklar içinde?
hatırlıyorumdur,
hatırlanasıdır herşey...
oluyordur
öyledir...
güzeldir, sıcaktır...
hatırlamalar örer beni, hikayeyi, seni...
yitmemek için, yitmemek üzere...

11 Eylül 2014 Perşembe

Biri bana nasılsın? diye sorsa...

... hani bazen böyle için cız eder, apansız küçük ama güçlü bir yumruk yemişsin gibi, tuhaf bir acı, tam acı da değil de bir acıma, etin sıkılır, bir ateş basar, midenden beynine yükselir bir ısı, gözlerin dolmak üzeredir... bazen de güneş gelir konar sırtına, rüzgar çimen kokar, gülümsersin, nasıl da herşey boştur, nasıl da herşey alabildiğine özgür, alabildiğine sakindir... işte öyle... (11.09.2014)

14 Ağustos 2014 Perşembe

Affetmek, salıvermek, şükretmek

... o kadar güzel olacak ki inanamayacaksın! Yok artık bu kadar da güzel olamaz diyeceksin büyük bir şaşkınlıkla. Nutkun tutulmuş, kalbin çarpıntılı, kafanı iki yana sallaya sallaya, şapşal bir gülümseme ile nasıl olur ki diye bir aşağı bir yukarı yürüyeceksin. Bir oturup bir kalkacaksın. Ellerini, aklını, gözlerini nereye koyacağını, nereye çevireceğini bilemeyeceksin. Sanki bin tane turna seni bulmuş, sanki bin tane ağacın gölgesi saklamış seni, serin tutmuş... Eteğinin uçları dalgalanmış, saçların biraz dağılmış...Renkli bir salıncağın sevecen kolları, aklın başında değil, hayır... ve yüreğin avuçlarında duruyor, ağzında değil... Kamaşıyorsun, ışıldıyorsun... Çimenlerin kokusu... Açıklığa yeni kavuşmuş sisin içindeki gemi... ve daha bir sürü, bir sürü... "sürü, sürü, çığlık çığlık".... şey... o kadar güzel olacak işte, öyle olacak... dedi bana iç sesim...
(herkese ve her şeye teşekkürler.)

9 Ağustos 2014 Cumartesi

Hayat işte... Bir bulup bir kaybettiğin...

bazen samimiyetimi kaybediyorum, sonra samimiyetim gelip beni buluyor; bazen direncimi kaybediyorum, sonra direncim gelip beni buluyor; bazen aşkımı kaybediyorum, sonra aşkım gelip beni buluyor; bazen cesaretimi kaybediyorum, sonra cesaretim gelip beni buluyor; bazen sabrımı kaybediyorum, sonra sabrım gelip beni buluyor; bazen umudumu kaybediyorum, sonra umudum gelip beni buluyor... hayat işte...

2 Ağustos 2014 Cumartesi

fikr-i hissiyat-ı an'da çarpışma... Suat Derviş'ten alıntılar...

- fikr-i hissiyat-ı an 1 ve özellikle 2'yi yazdıktan kısa bir süre sonra okuduğum Suat Derviş romanlarında rastladığım bu sözler beni affallattı, güçlü, görülü, ferah, çoklu hissettirdi. -

"Muhakkak çok hayal-perver oldum. Hissedilmemiş, hissedilebilmesi meşkuk bir aşkın, mevhum bir aşkın hasreti beni asabi yapıyor. Daha doğrusu günden güne daha fazla asabileşerek kalbimde böyle bir hasret duyuyorum. Zavallı Nedim! Sen Zehra'nın onu sevdiği kadar seni sevecek bir kadın istiyorsun! Kalbinde duyduğun hasret ve haset Zehra'nın şahsına ait değil; o muhabbete haset ediyor, o muhabbete hasret çekiyorsun." (Suat Derviş, "Buhran Gecesi"nden)

"Sevmeyen erkek, sevildiklerinden emin olan bütün insanlar gibi hodbin, yalnız şımarmak ihtiyacıyla söyleniyordu. Söylediği sözlerin yaptığı tesirden haberi yoktu." (Suat Derviş, "Fatma'nın Günahı"ndan)

"Zaten sevmek bir parça da inanmak, hayır böyle değil, tamamıyla iman etmek değil midir?
Şüphe olan kalp hüzün, hicran, acı ve ıstırap olan kalpte yaşayamaz, ölür. Vahşi bir şiddetle ölür; zehirleyerek, parçalayarak, kalpteki heyecan, sevgi, duygu kabiliyetini parçalayarak ölür". (Suat Derviş, "Fatma'nın Günahı"ndan)

15 Temmuz 2014 Salı

fikr-i hissiyat-ı an (2)

kelimeler önemlidir, bazen yanıltıcı olabilirlerse de... bir maruz bırakılışın serzenişi gibi… kurgulardan yoruldum, bilerek ya da bilmeksizin oluşan kurgulardan, hepsinden yoruldum! kelimeler deli, kelimeler kırılgan, kelimeler beter edici, bazen unutkan, bazen anın akışında demlenen… belki de özlüyorumdur bu maruz bırakılışı -birinden bana doğru değil sadece, kendimi de içine doğru sürüklediğim şeyi- özlüyorumdur, ondandır belki bu… aşka düşmeyi özlüyorumdur, ve ondan inşa ediyorumdur, yaratıyorumdur kendime bir çehre...örtmek için yalnızlığımı, acımasızca gark ediyorumdur kendimi tek gerçek buymuşçasına… doluyorumdur, örüyorumdur, buluyorumdur…

14.07.2014

fikr-i hissiyat-ı an (1)

şimdi tam da şu anda hissettiğim, varlığımın bütünüyle sadece benim, sadece benim olduğu gerçeği. hiç bir şeye ve hiç kimseye ait olmadığım uçsuz bucaksız bomboş bir alan. bir kendilik. bir hiçlik. bu'luk. bir dile ait olmadığım hissi.anlam ve gerçek ve düzen ve sistem... aslında sadece kendi sistemin var. o sistemi kurabildiğin anda kendin olmayı da becerebliyorsun. Tezer Özlü'nün dille kurduğu ve anlama ile kurduğu düzlem geliyor aklıma. dil.. şimdi Almanca'nın içinde, sadece sesler ve bazı anıları olan kelimelerin içinde, garip bir yalnızlık, garip bir direnç ve güç fikri, farkındalığı. her şey olabilirim. her şey olabilirim. her şey olabilirim. sınırların değil, sınırları da belirleyen çizgilerin de kaybolduğu bir an... onları belirginleştirirken içlerine kendimizi de koyup kapatıyoruz, çıkış bizken! Her şey bizken!

05.07.2014, Erlangen

3 Nisan 2014 Perşembe

Kumkurdu'ndan kendim için seçtiğimdir...

Asa Lind'in Kumkurdu serisi "Bisikletli Tatil Resimleri" adlı öyküsünden...

-Ben hiç üşümem, dedi Kumkurdu. Olur da biraz üşürsem, ..., o zaman çooook eski zamanlarımı anımsarım.
-Çok eski mi? Ne zamandı o zaman?
-O zamanlar ben bir kordum, dedi Kumkurdu. O zaman herşey çok sıcaktı.
-Kor mu? dedi Zackarina. Sen kor muydun? Ateşin içindeki gibi mi?
-Evet, öyle, dedi Kumkurdu. Kızgın bir kor, yakıcı ve kırmızı, yeryüzünün kalbinde, işte ben öyleydim.
-Sonra bir volkan oldum, diye devam etti ... Derinlerin derininden patlayarak yeryüzüne fışkırdım. Poff! Vahşi ve güzel. Gökyüzünde havai fişek gibi!
-Sonra? dedi Zackarina.
-Taş oldum, dedi Kumkurdu. Daha doğrusu bir granit parçası.
-Taş olmak çok sıkıcı bir şey olmalı, dedi Zackarina.
-Hayır, çok eğlenceli, dedi Kumkurdu. Çok seyahat ediyorsun.
Ve taşların, dağların doruğundan vadilere, yeryüzünün en güneyinden en kuzeyine nasıl seyahat ettiğini, bütün dünyayı nasıl dolaştığını anlattı.
-Taş olmak çok baş döndürücü, dedi Kumkurdu.
-Peki, nasıl Kumkurdu oldun? dedi Zackarina.
-Oyun oynadım, dedi Kumkurdu. Rüzgarla oynadım, suyla oynadım ve milyonlarca yıl doğada oynadım, bugüne kadar oynadım ve ben oldum; dünyanın en harika yüzücüsü!
Sözünü bitirir bitirmez kendini yeniden dalgaların üzerine attı. Şlappss!
-Hey bekle diye bağırdı Zackarina. Peki ya ben? Ben, ben olmadan önce neydim sence?
-Bunu yalnızca sen bilebilirsin! diye bağırdı Kumkurdu. Bu senin öykün!
...
Zackarina ... ben rüzgardım, diye düşündü. Gökyüzünde yağmurları savuran bir rüzgar, ve yağmur yağdı ve yağdı, yüzlerce yıl, bütün şehir sırılsıklam oldu ve öfkelendi. Ama çadırda yaşayan iki kişi yağmurdan mutlu oldu ve ben o zaman annemin oldum ve annem benim ve babam ikimizin.
-Ve şimdi, şimdi ben kendimimin, dedi Zackarina.

12 Ocak 2014 Pazar

Güne dair

bazen ezberlediğim cümleleri söylüyorum. dilimin aklı yok!

2014 ile birlikte

(artık "bunu da şunu öğrenmek için yaşamışım demek ki" demekten sıkılsam da)

insan önce kendisiyle kurduğu ilişkiyi düzenlemeli. başkalarından beklediği, ihtiyaç duyduğu, aradığı, onlardan bulmayı umut ettiği her şeyi kendinde aramalı, bulmalı, kendine göstermeli. aşk böyle başlıyor. şefkat, anlayış, sağduyu böyle başlıyor. cesaret, hoşgörü, kabullenme, saygı, bağlılık, iyi niyet...