30 Aralık 2012 Pazar

Günce_Bu da kabul sanırım

Belki de hiç durmadan ama hiç durmadan durmadan hiç durmadan hiç durmadan durmadan yazmam gerek. Gerekiyordur belki de. Belki de durmaksızın ve durmaksızın durmak olmaksızın yazmak yazmam yazmam yazmam gereklidir. Gereklidir belki de. Ne olacaksa olmalıdır tam da işte o anda, yazmanın tam ortasında, yazmakla beraber, yazmamla birlikte, işte tam da ne olacaksa o olur, yazının, yazıyor oluşun tam gerçekleştiği o anın kendi gerçekleşmesinin içinde. Ne olacaksa oluyordur. Ne olacaksa o oluyordur belki de. Nefes alan, hayat bulan, hayat kuran, hayatı oynayan, yazanın ve yazının buluştuğu, hemhal olduğu o yazıyor olmanın kendi bulunuşu içinde, olan ne ise o oluyordur. Belki. Öyleyse, eğer öyleyse, eğer cidden öyle ise, o halde durmadan, durmaksızın, yazıyor olmak yazıyor olmam gerekir. Gereklidir. Ki o olsun o zaman. Zamanla o olması için yazmayı, aslında durmamayı ya da durdurmamayı istediğim halde, durmaksızın türlü çeşitli bin bir tane mazeretle –evet bunun bir başka açıklaması yok- durduğum her şeyi yeniden ele geçirmek ve zamanla yeniden her şeyi onun yoluna doğru sürmek ve zamanla yeniden onunla, o yazanın ve yazının ve yazmanın hemhal oluşundaki zarafete benzer bir buluşma ya da bir bulunuş gerçekleştirmem gerekir. İşte o zaman, o halde o olduğunda, o olduğu için yazıyor oluşun kendisi de ona dönüşür –ki zaten odur- ve işte o zaman durmaksızın yazanın ona dönüştüğü o an kendi kendini yaratır belki de. Ve bunun ancak ve ancak yazıyor olanın kendisini, yazmanın kendisine verdiği anın gerçekliği içinde bulabilecek olmasıdır belki de asıl korku verici olan. Olanın kendisinin zor olduğu düşünülen basitliği içindeki sadeliği ve yalınlığıdır belki de yazıyı, durmaksızın durduran durduran durduran durduran ve aslında düşüren düşüren düşüren. Düştükçe daha derine ve daha derine ve daha daha ve daha ve daha uzağa ve mesafelerin açıldıkça çığıltılarla örülmüş bir sancılı rüyaya, bir sanrılı kabusa dönüşmesine izin veren de budur belki. Kaybolmasına düştükçe, düştükçe elinden kayıp gitmesine –evet sanırım tam olarak bu, ya da buna yakın- elinden kayıp gitmesine, kayıp kayıııııııp gitmesine düşmesine onun. Buna izin verdiğin için yazanın kendisinin de kendisini can hıraş bir çığıltı seline düştüğünü görmeyişi ya da görmesi ama oluruna bırakmasıdır belki de asıl korku verici olan. Her durduğunda ve durduğunda ve her durmaksızın durmadan yazmam gerekir aslında belki de diye söylediğinde, yine ve yeniden ve yeniden durduğunun farkına varmasıdır, belki de onun kaybolmasına izin veren. Ve şimdi bütün bu anların birleştiği ve belki de aslında sadece bu anın şimdide gerçekleşmesinden dolayı önemli olan –ne demekse önemli olan- yeniden sormasıdır belki de durmaksızın yazmasının gerekli olduğunu sorduran.

13 Kasım 2012 Salı

Günce_Kabul

kabulleniyorum. kabullenemediğimi kabulleniyorum. tamam. oldu. peki. yalan. kendimi gerçek olan ile uğraşmaya davet ediyorum, ediyorum ki saçmasapanlığıma bir engel, bir nokta koyayım. koydum varsayarak devam ediyorum. hiç konuşmasam, ağzımı bıçak açmasa, korkmasam, bıraksam, olmasa, devrilse, kırılsa... ilk ihtiyaç tutunmak... tutunamayanlar'ı bir daha mı okusam? o kadar uzun zaman olmuş ki, düşününce... uuu... belki de çok büyütüyorumdur.

6 Ağustos 2012 Pazartesi

Yeni bir soru

geçmişle hesaplaşmak ile geçmişle yüzleşmek aynı şey mi?

Günce

hani olur ya, bazen, artık her şeyin yolunda gitmeye başladığı, planların ve fikirlerin tüm miskinlik tozlarından silkindiği ve hayret verici bir biçimde eyleme de geçtiğini gördüğünüz zamanları farkederseniz. bir memnuniyet, bir umut ışığı... ha gayret... dediğinizi duyarsınız. peki sonra neden saçma sapan şeyler olur, aniden, bu gidişi sekteye uğratan, küçük, sevimsiz engeller nasıl oluşuverir? işte, buna bir anlam veremiyorum. bu ikileme. dilemma! dur da diyemiyorum, kontrolümde değil çünkü, ama sinir oluyorum. bu sefer olur böyle şeyler deyip, sinir olmamaya çalişacağım. amin maalouf şöyle demiş: "eğer olmuşsa, olması için belki bir olasılık var olduğu için olmuştur."

30 Temmuz 2012 Pazartesi

Fal

ıslak bir sınırın yamacında asılı kalmış kuş ölüleri.
mezarcının elleri kirli.
paslı zehir akıntıları paçalarından aşağı damlıyor.
lime lime parmaklıklar.
aşağı kayan kuş ölüleri.
kızın biri köprünün asmasında falına bakıyor damla damla akan bir hüzünle yüzünden.
hayır sevdiği terk edecek onu.
- lime lime aşklar kaldı elimizde paslı yamaçlarından köprünün.-
dur diyorum, kıza.
baka baka yumuyor gözlerini.
sarışın bir hüzün damlıyor mezarcının yüreğine.
fal taşları bir bir düşüyor, teker teker çarpıyor kızın suretine suda parlayan. ürpermiş ayva tüyleri yol yol kollarında mezarcının, çocukluğundan kalmış bir esinti ile gelen. korkuyor mezarcı.
en çok da utanıyor ellerinden.
hayır diyor taşlar hiç bir suret temizleyemez ellerini.
suların karanlığa gömüldüğü paslı kuş ölüleri.

sonra diyor kuşlar, çok sonra, yine taşlar yuvarlandığında eski aşkların izi bizi geri getirecek.
inanmıyor mezarcı.
baka baka yumuyor kız sarışın hüznünü.

Evrenika,
2002

Eskilerden 3

"Yine gidiyorum" dedi kız, ama biraz buruk biraz içi kıpırtılı. "Yine uzaklar beni çağırıyor." "Yine ben uzakları istiyorum." Sonra pencereden dışarı baktı. Ağaçlar bütün ıslanmış, gökyüzü gri puslanmış. İçindeki kıpırtı şöyle bir sallandı, durdu. İçini çekti kız. Elini ağrıyan midesine götürdü. Ovdu ovdu. Sonra pencereden uzaklaştırdığı gözlerini yine pencereye uzattı. Bıraktı. Penceredeki sıcak rüzgar aldı götürdü kızı bir çırpıda Beyoğlu'nun çatıları üstüne. Çocuklar daracık sokak aralarında avlu içlerinde. Galata'da turistler. İstiklal tıklık tıklım. "Yine gidiyorum" dedi kız içinden. "Oraya sizi de götüreceğim." Çocuklar inandı. Gökyüzü inandı. Damla damla ağaçlar inandı. Evlerin çatıları inandı. Pencere inandı. Şimdi o çok uzakta kendini bekleyen başka bir pencereye doğru giderken içindeki kıpırtının yerini yeşile bırakmasını istiyor. O da inanmak istiyor onların geleceğine.

2002 dolayları

28 Mayıs 2012 Pazartesi

Aklımda açıveren sorular, aklımı açan sorular olmuştur her zaman...

İnsanın kendi düşmanı yine kendi nasıl olur?

Gerçeği apaçık gördüğün halde, gerçek olmayanı nasıl seçersin?

Gerçek derken doğruyu mu kastediyorsun?

Çok istediğin bir şey için ne yapman gereklidir?

Çok istediğin bir şeyi yeteri kadar istemedeğini farkedersen ne yapman gerekir?

Sorular seni boğarsa ne yapmalısın?

Son var mı?

Korkunun kaynağı nedir?

Yaşama heyecanın kaybolduysa aramalı mısın? Evetse nasıl? Hayırsa neden?

Harika fikirlerine inancın neden yok olur?

İnanç nedir?

Sıfır nedir?

Zorunda mısın?

Numune misin?

Birilerini ikna etmek için mi yaşıyorsun?

Eninde sonunda ölmeyecek misin?

Sorular yanıtlanmak için mi sorulur?

Mutluluğun resmini yapabilir misin?






17 Mayıs 2012 Perşembe

Problem

Bir bakıyorum sakin, bir bakıyorum hırçın. Bir bakıyorum iki olmuş, bir bakıyorum dört. Yattığım saatte uyanıyorum bazen. İyice sersemlemiş başım içi kıvıl kıvıl ağrılı. Önümde bir çiçek, tükenmez kalemle çizilmiş, küçük not kağıtlarım, su, çay bardakları, kalemler, bazen Özgür'ün yaptığı resimler, bir tabak, yenmiş bir parça kek ya da çikolata. Yazabilmeye arzu dolu gözlerle, parmaklarla, tuşlarla, yürekle bakıyorum. Yürekle? Bak bu kesin değil işte. Kesintiler. İçten ve dıştan. İçten daha çok. Daha kesin, daha net, daha .... güçlü, ne yazık ki! Bunlara kulak asmanın bir faydası var mı? Çözümü olmadığını bilmediğin problemleri çözmeye uğraşmak da bir yol(muş). Öyle miydi o? Bir bakayım. Evvet, şöyleymiş:"her zaman için, sonucun bulunamayacağını ispatlayarak da bir problem çözülmeye çalışılabilir". Problemi çözüyor olmanın sürecinin kendisi midir burada ilgimi çekmeyi başaran? Süreklilik, ısrar, sabır, istek...

24 Nisan 2012 Salı

Eskilerden 2

Bazen baktığımda ağaçları görüyorum. Gördüğüm ağaçların gerçekliği beni korkutuyor. Her şeyin, kendimin bile dışına çıkıp baktığım ağaç ile aramdaki mesafe, tuhaf bir zaman boşluğunu, belki de ayrı ayrı, bir zamanı ve boşluğu, görünür kılıyor. Kafamı, düşüncelerimi... gömdüğüm yerden açınca kendimi, tüm içimden çıkınca, aslında o zaman, o an, gerçekten yaşıyor olduğumun farkına varıyorum. Yeni bir iç, yeni bir dış. Benim ötemde, dışımda, tuttuğum mesafede olan her şeye yeniden baktığımda yaşadığım gerçeklik. Tersyüz ediyor beni.

23.03.2004


NOT: Buradaki iç, dış, tersyüz, boşluk, mesafe kavramlarının hepsinin şu anda da uğraştığım kavramlar, ve hatta son projemin (bknz. "Etin Sesi") temeli oluşu gayet iyi geldi.

8 Şubat 2012 Çarşamba

Eskilerden

Darmaduman olmuş bir döl yatağının kanlı ve boklu bağırtısı. Kulak tırmalayan şaplak ve ebenin tebessümü. Doğdumuzu bize böyle belletiler. Kan, bok ve dayak. Dünya şimdi de bundan mütevellit sefil ve çığlıklı bir yangın yerini andırıyor.