19 Kasım 2011 Cumartesi

“Kaçtığın ne varsa hepsi aklının, belleğinin, yüreğinin içinde cirit atarken nereye kaçabilirsin ki!” (Oya Baydar, Çöplüğün Genarali, s.117)

Düşünüp durmanın, durdukça düşünmenin, durmadan düşünmenin, düşünmeden duramamanın içine girmek, dışına taşmak, taşkınlıktan boğulmak, boğulurcasına yutkunmak, yutkunmamak için konuşmak, konuştukça batmak, dibe ve derine dalmak, derinliğin peşinden gitmek, izini sürmek, izin süründürmesine izin vermek, yılmak, yıldırmak, yılmaksızın soru sormak, sorgulamak, lanet okumak, kelimeleri okumak, düşünceleri okumak, görüşleri okumak, takıntıları, hayalleri, sönüşleri okumak, yolsuzluğu, yoksulluğu, çaresizliği, zavallığı okumak, okuduğunu anladığını sanmak, sandığını sanmak, sandığını kavramak, kavradığında bazen boşluğun bazen doluluğun tadına varmak, bazen bir hiç bazen defne dalındaki bir çift serçe gibi hissetmek, yağmurdan korunurken yapraklardan sızan suları damla damla içen bir çift serçe, anların güzellikleri tarafından sarmalanmak, sonra ansızın unutmak… Sinir uçlarının yıpranışı, bir sayfa kağıdın kıvrılışı kadar basit ama canının acısını kanatan, kanırtan, kağıdın büklüm yeri kadar keskin… Düşüş uyanış mı yoksa dediğin ya da yeni bir rüyada mı bulmak kendini? Labirentinin kentine hapsolmuş bir sfenks, bir yarı tanrı (Inseption’a itafen)… Kendi yok oluşunun çeperinde oluşunun varlığını aramak, insan kendine ne kadar gidebilir ki? Düşünmek… Beyninle, yüreğinle ve etinle düşünmek ki yürek de et değil mi zaten, ruhunun eti, (“Etin Sesi” buralarda bir yerlerde işte) ellerinle düşünmek, dilinle, düşüncenle düşünmek, düşünle düşünmek, düşüşünle düşünmek, düşünmenle düşmek yeni bir rüyaya mı yoksa gerçekliğinin tam da ortasına mı? Belirsizlik geçerliliğini yitirmemeli bu anda? Ya da işte o belirsizlik anında mı düşünüyorsun? Hatırlamak, geçmişten gelen geleceğin içinden çıkan, zamansız, oluşla olmayış arasında kendi sözünü bulan, kendi kelimesini yaratan, kendi imgesini yaratan… Kim o? Ne o?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder