19 Kasım 2011 Cumartesi

Kışı bekliyorum

Hava yine çok güzel. Kış ne zaman gelecek anlamıyorum. Bu işte bir tuhaflık yok mu? Üç dört gün önce kuzenime soğuktan ne kadar hoşlanmıyor olsak da bunun bizim de bir parçası olduğumuz doğanın döngüsü olduğunu söylememiş miydim? Yaprakların rengi şu canlı yeşilden nasıl da sönerek yerini sarıya, toprak rengine, koyu kahveye bırakıyor. Oysa dün bir arkadaşıma içimden fışkırıveren şu cümleleri de beni yazmaya zorlayan doğanın kendisi değil mi? Penceremden görünen göğün mavisi öyle güzel ki, haydi gel uçurtma ol diyor. Bunu yazarken beyaz beyaz bulutlar bile vardı. Şaşılacak şey bugün o da yok. Uçurtma ol! Uçurtma ol! Fısıldıyor işte… Ben kışı bekliyorum. İnanılmaz üşüyen bir insan olmama karşın ve hatta herkes gibi güneşli (ama terletmeyen, ışıyan ama yakmayan) havalara bayılmama rağmen kışı bekliyorum. Kışın bir türlü tam olarak gelmiyor oluşunda bir art niyet aradığım bile söylenebilir aslında. Bir terslik var! Pencereme bir uğur böceği bile kondu, hooop beyaz bir kelebek (Totoro’daki gibi, tatlı tatlı) geçti gitti gözlerimin önünden. Ya Kasım başlamayacak mı yarın? Ayarım bozuldu. Bir ayar bozukluğu bendeki, ne yapsam düşünmeden yapamıyorum. Oysa “bak keyfineeee”… Ne güzel yazdan kalma bir kış günü. Ama hayır benim asıl sinirimi bozan, sürekli havadan şikâyet ediyor oluşumuz. Yağmur yağıyor, hem de şu kadarcık, su baskınları, iş yerleri, evler, maddi hasar, borçlar, hayır can kaybı dayanılır gibi değil, yüreğim sıkışıyor, çok üzücü, çok üzücü. Sonra güneş açıyor, hooop tatlı tatlı unutuyoruz işte, olanı biteni, ya da unutmuyoruz içimize bastırıyoruz acımızı. Neden böyle olmuş? Yanıt basit. Yağmur, kar, tipi, trafik. Bir terslik yok mu sahiden? Yok mu? Huzurlu bir kış mevsimi yaşamak istediğim için bende mi bir gariplik var yoksa?

31/10/2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder