19 Kasım 2011 Cumartesi

Yazmaktan Vazgeçmediğimde

Aklımda yazmak için sürekli bir şeyler var. Ama yazmak yorucu. O yüzden yazabilen, yani yazma sürekliliği taşıyan insanlara gıpta ediyorum. Yazamamak değil de, yazmamak bence zor olan. Bu şekilde kalabilmek. Kelimeler, cümleler, anlar, renkler, kokular, olaylar boğarken seni, dökmemek onları, hayatlarını eksik bırakmak. Geçip gitmelerine izin vermek. Evet, bazen geçip gitmek de güzeldir, iyidir. Zaten hayatta geçipgitmekten başka ne yapıyoruz ki! Ama öyle değil işte. Bu bir tür ihanet. Kendime, kelimelerime ettiğim bir tür ihanet. Ondan sonra da hayıflan dur. Öyle değil işte. Yazmak muhteşem bir şey, çünkü okumak muhteşem! Başkalarını okurken, hele içimi böyle mıncık mıncık edenleri, okuyamasaydım nasıl olurdu, olabilir miydi? diyorum. Onların öngörüleri nasıl çevrelemiş kendi dünyalarını. Yazmaksızın olmamış. Tezer Özlü böyle benim için mesela, onun için Pavese. Bu konu uzun ve başka başka konularla üst üste gelip daha uzuyor. Ancak artık yatmam gerekli. Ve saat geceyarısını geeeeeçti! İşte mesele burada. Yazmanın saati nasıl olabilir ki? Tamam yoruldum cidden, gidiyorum ve uyuyorum beş saat sonra kalkamayacağımı ama kalkmak zorunda olduğumu bilerek. Yazmaktan vazgeçmediğimde kendime daha çok yaklaştığımı anlayarak...

02/11/2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder